Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, ABD istihbaratı CIA ile İsrail istihbaratı MOSSAD’ın Hamas’ı oyuna getirmiş olabileceğini ileri sürdü.
Selvi’nin “MOSSAD ve CIA Hamas’a tuzak mı kurdu?” başlıklı yazısından ilgili kısım şöyle:
İsrail’de, Başbakan Netanyahu ile Savunma Bakanı Galant ve Genelkurmay Başkanı Halevi ile zaman zaman dışarıya yansıyan bir çatışma yaşanıyor. Netanyahu ile İsrail istihbaratı da çekişme halinde. Sık sık birbirleri aleyhinde raporlar sızdırıyorlar.Netanyahu ilk hafta Gazze sınırındaki askerleri ziyaret etmiş ve orada askerlere hitaben bir konuşma yapmak istemişti. Netanyahu’nun konuşmasına izin verilmedi. Ancak ikinci ziyareti sırasında askerlere hitap edebildi.
Netanyahu, 7 Ekim’de Hamas’ın yaptığı saldırılar karşısında yetersiz kaldığı için istihbaratı suçlayan bir tweet atmıştı. Tepki görünce silmek zorunda kaldı.
ESKİ BAKAN LIBERMAN’IN RAPORU
Mısır istihbaratının 7 Ekim’den 3 gün önce uyardığı bilgisi de yine bu rekabet sırasında dışarıya sızdırılmıştı. Mısır istihbaratı 3 gün önce haber vermiş ama Mossad uyumuş havası yaratıldı. Şimdi de eski bakanlardan Liberman’ın 7 sene önce hazırladığı bir rapor gündemde. Liberman, 2016 yılında kabineye sunduğu raporda Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği saldırıya benzer bir saldırı yapabileceği yönünde uyarılarda bulunduğunu ama dikkate alınmadığını söylüyor.
İSTİHBARAT SAVAŞLARI
New York Times’a göre, İsrail 1 yıl önce Hamas’ı takip etmeyi bırakmış. Haberde, İsrail’de Hamas’ı izlemekle görevli “8200”isimli birimin Hamas’ın telsiz konuşmalarını dinlemeyi 1 yıl önce bıraktığını yazıyor. CIA da İsrail’in bu tavrına uygun olarak Hamas’ı izlemekten vazgeçmiş.
İnanırsanız tabii.
İsrail’in iç istihbaratı Şin Bet’in Başkanı Ronen Bar’ın durumu ise daha vahim. Beceriksizlikte neredeyse yarış yapmışlar. 7 Ekim sabahı Hamas elemanları sınırı aşıp İsrail topraklarına girerken, Şin Bet Başkanı uzun bir süre bunun bir tatbikatolduğunu düşünmüş.
Bunları siz zaten biliyorsunuz. Ben niye aktardım? Peki bu yazılanlar size bir yerden tanıdık geliyor mu?
TUZAK MI VAR
ABD’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokan Pearl Harbor baskını ve 11 Eylül saldırısı sırasında da benzer istihbarat zaafları yazılıp çizildi.İkinci Dünya Savaşı’na girmek isteyen ABD derin devletinin, Pearl Harbor baskını öncesinde istihbarat birimlerini devre dışı bıraktığı sonradan ortaya çıktı. 11 Eylül’ün ise önceden filmi bile çekildi. “Kılıç Yarası”nda her şey anlatılıyordu. Film sonra gerçek oldu. Ama sonuç ne oldu? ABD; Japonya’ya atom bombası attı, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunu getirdi. 11 Eylül ise ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgaline neden oldu. Dünyanın ekseni kaydı.
BENZER PLAN SAHNEDE Mİ
Peki 7 Ekim’de Hamas saldırısı ile başlayıp, İsrail’in katliamı ile devam eden süreçte ne oldu?
Hamas, İsrail’e saldırdı. Bunu fırsat bilen İsrail savaş ilan etti. 7 Ekim’den bu yana Gazze ağır bir katliama sahne oluyor.
Sırada ise Filistinlilerin Gazze’den sürülmesi, Gazze’nin önce ilhak sonra işgal planı var. Bu planların uygulanması için Hamas’ın saldırısının gerçekleşmesi gerekiyordu.
Buna rağmen Hamas saldırısına zemin hazırlayan ve Mossad ile CIA’nın uyuduğu istihbarat zaafları size inandırıcı geliyor mu? Bana gelmiyor. Acaba diyorum ABD ve İsrail, Gazze planlarını uygulamak için Hamas’ı tuzağa mı düşürdüler?
“HİLAL KAPLAN: “RAHAT KOLTUKLARINDAN HAMAS’I SUÇLAYAN NE ÇOK ‘İNSANIMIZ’ VAR”
Sabah yazarı Hilal Kaplan ise “Hamas’ı kınamalı mıyız?” başlıklı köşe yazısında Filistinlilerin Hamas’a tepki göstermediğini belirterek, “Fosfor bombalarıyla eti kemiğine yapışmış cenazeler, enkaz altından paramparça çıkarılan bebekler, toplu mezarlara buldozerle gömülen cenazeler, susuzluk, açlık ve ölüm her yerde kol gezerken… Bir şey dikkatinizi çekti mi, bilmiyorum. Hamas’a isyan eden tek kişi olmadı.” satırlarını yazdı.
Kaplan’ın yazısı şöyle:
“Diyeceksiniz ki, başlarına bir şey gelmesinden korkuyorlardır. Başlarına daha ne gelebilir? Ama kabul edelim, devam edelim. Diasporada yaşayan, zorla sürülmüş 6 milyon Filistinli var dünyada, ya onlar? Onlardan da tek kişi çıkıp ‘Hamas saldırdığı için böyle oldu’ demiyor. Oysa 7 Ekim Aksa Tufanı’nın haberi gelir gelmez, rahat koltuklarından Hamas’ı suçlayan ne çok ‘insanımız’ vardı, hatırlıyor musunuz? Peki neden böyle? Anlamak için size, biri hâlen Gazze’de bulunan iki Filistinlinin sözlerini aktarmak istiyorum:
‘Titreyip hayal kırıklığına uğrayanlar diyor ki: İnsanlar sakin bir şekilde yaşıyor, yiyor, içiyordu, peki buna değdi mi?!
Hayvanlarda durum her zaman böyledir, onlar sadece yemi düşünürler! Sonunda kurban edilmek üzere sessizce şişmanlarlar. Onur kavramına gelince, hayvanların hiç duymadığı bir insani kavramdır! Ve bu hayvanlar her toplumda bulunur.
Bir de şöyle diyorlar: Bunca kurban varken ne olacak şimdi?
Birincisi, onlar kurban değil, şehittir Allah’ın izniyle! İkincisi, iman, inanç ve kararlılık, bedelle kıyaslanacak bir ticaret değildir; bu tam bir ibadettir! Ve derler ki: Bunca yıkımı ister miydiniz?
Siz ev yapmayı düşünüyorsunuz, biz de vatan ve devlet kurmayı düşünüyoruz!
Evleri yok eden direniş değil, işgaldir. Japonya’da kimse Hiroşima ve Nagasaki’nin Japon ordusu tarafından savaştığı için yok edildiğini söylemiyor. Onları yok edenin Amerika olduğunu herkes biliyor! Bu, bizim inanç ve varoluş savaşımız, onların ise ekonomiye ve nüfuz alanlarına yönelik bir savaştır! Derler ki: Eğer iddia ettiğiniz gibi bir zafer olsaydı, şimdi öldürülenler ne işe yaradı?
Herkes zafere şahit olamayacak. Hz. Yaser ve Hz. Sümeyye, hicretten önce şehit olmuşlar, Hz. Hamza ve Hz. Musab ise fetihten önce şehit olmuşlardı! Yolu açması gereken bedeller vardır. Biz sonuçtan değil çabadan; varmaktan değil yolculuktan, zaferden değil mücadeleden sorumluyuz. Zafere gelince, kaçınılmaz olarak Allah’ın vaadidir. O gelmese bile yolda ölen herkes kazandı!’
Adham Şakravi’nin mektubundan kısımlar okudunuz, sıra Gazze’de 32 yaşında bir öğretmen ve dört çocuk annesi Eman Başir’in sözlerinde; izzetli Gazze’den yazıyor ve şöyle diyor:
‘Direniş, tüneller, geri dönüş yürüyüşleri ve gösteriler kendilerini savunmaya çalışan savunmasız insanların yöntemidir. Başarılı olsunlar, başarısız olsunlar, hepsi bizim onurlu bir şekilde öldüğümüzü söyleme çabamızdır. Naseer’in dediği gibi ‘Direniş olmasaydı, annen İsrail askerinin ayaklarını leğende yıkardı.’
İşgal direnişin düşmanı değildir. İşgal benim düşmanımdır, öğrencilerimin düşmanıdır, ailemin düşmanıdır, halkımın düşmanıdır. Eğer Allah yaşamamıza izin verirse, çocuklarımın ve öğrencilerimin İsrail’e lanet okuyarak büyümelerini isterim. Bu yazı, işgalcilerin hedeflerinin Hamas’ı ortadan kaldırmak olduğuna dair tekrarlanan anlatıya inanmış görünenler için yazıldı. Geçmişte Hamas’ın olmadığını ama hep öldürüldüğümüzü hatırlıyorum. Şimdi hâlâ Hamas’ı kınıyor musunuz?’
Hayır, kınamıyoruz Eman. Bilakis sizinle gurur duyuyoruz.”